7 Şubat 2014 Cuma

Boya

Fotoğraflarda gülmeyen insanları sevmezdi. İlk baktığı özelliklerden biriydi bu: saçları dalgalı mı, sonra bencilin teki mi, fotoğrafı çekilirken gülüyor mu... Gülmeyi karşısındakine bir lütuf sayan aklın düşünebileceği diğer şeyleri kafasında kurdukça daha da uzaklaşıyordu bu insanlardan. Elindeki fotoğrafa tekrar baktı. Yırtıp atmak, o fotoğraf hiç çekilmemiş gibi davranmak istiyordu. Veya onun altındaki, ya da onun ve ötekinin altındakiler de. Bu kadar sevdiğini, yıllarını geçirdiği, her yönüyle gurur duyduğu yüz, fotoğraflara gülmüyordu artık. Neden vazgeçmişti bilmiyordu, çok şey geçmişti başından son zamanlarda ama gülmeyi bu denli seven birini vazgeçirecek şeyler değildi hiçbiri, acaba hepsi arka arkaya gelerek mi sebep olmuştu buna? Evet çok uğraşıyordu, çok çabalıyordu son zamanlarda ama çabalıyordu işte, pes etmiş değildi.

Koltuğundan kalktı ve odasından, birkaç resim kalemi, bir siyah bir de mavi tükenmez kalem ve birkaç renkte keçeli kalemin durduğu kalemliğinden kırmızı bir kalem alıp salona, fotoğraflara döndü. Kendini koltuğa bırakıp resimleri kucağına aldı, keçeli kalemiyle her birindeki somurtan yüze gülümseyen bir ağız çizdi. Her birine, tek tek, büyük bir dikkat ve ciddiyetle, kalemin ucu fotoğrafa dokunurken nefesini tutarak, kahvesini yanlışlıkla dökmemek için uzağına koyarak. Bazı fotoğraflarda kaçırdığı, kırmızya boyamadığı düz dudaklar oluyordu. Sadece tek bir yüze, tek bir gülüşü bulmaya odaklandığı için bakışlarına takılmadan kurtulup gidiyordu bunlar.

Çizimini bitirdikten sonra büyük bir soluk verip başını kaldırdı, tam göz hizasına denk gelen pencereden dışarı, bulutlu ve serin havaya baktı birkaç saniye. Sonra başa dönüp tek tek eserlerini inceledi ve yaptığından memnun olarak kucağındaki fotoğrafları önündeki cam sehpaya, fotoğraf makinasının hemen yanına bıraktı ve makinayı alarak ayağa kalktı.


“Hadi” dedi kendi kendine, aynanın karşısına geçerken “Bir kez daha deneyelim.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder