Soğuk. Çok soğuk. Odayı dolduran
zifiri karanlıktan daha soğuk.
Oda büyük, belki yarım futbol
sahası ölçülerinde. Bomboş. Tek bir mobilya, halı, avize ya da karanlıkta
dolanırken insanın karşısına çıkabilecek hiçbir şey yok.
Ama oda, büyük ve boş ve karanlık
olduğundan çok, soğuk.
Sıcakkanlı bir canlıyı en fazla
bir saat içinde donduracak kadar soğuk ve tam olarak da bu soğuk onun
uyuşturucusu. Doğanın son silahı, güçlü ve şanslı olanın bile hayatta kalmasına
karşı kullandığı son silahı, piramidin ilk birkaç basamağındaki her şeye sahip
olanları sendeleten basamak, o güne dek sahip olduğu her şeyi borçlu olduğuna
inandığı aklını kandırmak bir yana, söz hakkı bile vermemiş o savunma
mekanizmasına karşı koymaya çalışmasının son ürünü bu oda ve soğuk.
Her hafta Perşembe günü 10.06’da
odanın kapısı açıp içeri giriyor, kapıyı arkasından kapatıp yürümeye başlıyor.
Otuz iki adım düz, yirmi yedi adım sola sonra arkasına dönüp on iki adım sağ
çaprazına... Adımlarının yönüne dikkat ederek ve sayarak ilerliyor bir süre ve
sonra durup bekliyor. Kolundaki saatin alarmı 10.46’ya kurulu. Genelde 10.26
civarında soğuk, aklını bulandırıp düşünmesini engelleyecek, anılarını
silikleştirecek kadar işlemiş oluyor vücuduna. 10.36 gibi de kaslarının
kontrolü o kadar zorlaşıyor ki yürümek için olağanüstü bir çaba sarf etmesi gerekiyor.
Karanlık ve soğuğun içinde, pes edip uyumak için kendini havadan daha soğuk
zemine bıraktığı sırada saatin alarmı çalmaya başlıyor.
Bip. Bip. Bip.
Alarm önce kalp atışlarından daha
hızlı ötüyor, sonra nabzı yetişiyor saate ve ardından öne geçiyor. Oyunu, işte
böyle başlıyor. Artık hissetmediği uzuvların üzerinde sendeleyerek ilerlemeye
çalışıyor. Geldiği adımları takip edecek kadar düşünemiyor, her şey
içgüdülerine bağlı. Aklı, o sırada ismini hatırlayacak kadar bile çalışmıyor.
Tek bir kuralı var ve buna gerçek anlamda hayatı pahasına uyuyor: bir duvara
dokunduğunda ters yönde duvarı unutana kadar yürü. Bu, sadece birkaç adım
demek. Kapıyı bulmak için on, en fazla on beş dakikası var.
Hiçbiri diğerinden daha doğru
gelmeyen yönlere sendeleye sendeleye ilerlerken umutsuzluğun son anlarında
kavradığı kapı kulbu, tekrar piramidin ilk basamağına düştüğünü gözüne soka
soka mutlu ediyor onu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder