“Elimden gelenin en iyisi bu.”
dedi Fare.
“Elbette bu.” diye yanıtladı “Sen
bir faresin.”
“Şu an ırkçılığın anlamı yok.” dedi Fare.
“Ne zaman oldu ki şu an olsun?”
“Eh…” dedi fare “Haklısın. Neyse,
eee, ne yapacağız bununla?”
“Neden fare olduğunu sorguladın
mı hiç? Ne bileyim, neden tavşan değilsin mesela, ya da zebra?”
“Saçmalama.” Dedi fare “Ben bir
fareyim. Tavşanlar gibi zıplamıyorum, diğer tüm fareler gibi yanımdan geçen
şeylere karşı temkinliyim ve hemen koşup bir deliğe giriyorum. Hem bak, bir
tavşanın böyle uzun bir kuyruğu olur mu hiç?”
“İyi ama, derin yeşil ve şey… pek
tüylü de sayılmazsın.”
Uzun haftalar önce bunun yanıtını
kendine vermişti Fare. Güldü.
“Bütün fareler aynı olmak zorunda
değil ki! Birbirinin aynısı olan kaç fare gördün? Geçen haftayı hatırlıyor
musun, az kalsın ezildiğimiz gün. Kaçtığımız evde kafeste beyaz bir fare vardı
mesela. Siyah ve grileri de her gün sokaklarda görüyoruz zaten. Ben de yeşilim
işte.”
“Buraya getir.” Dedi, düşünceli
görünüyordu. “Belki fareler yeşil olamıyordur?”
“Kim demiş? Neden olmasın ki?
Bence pembe, mor hatta renksizlerimiz bile vardır. Bakınca arkasını
görüyorsundur.” Dedi Fare. “Yardım
etsene, tek başıma itemiyorum.”
Bir fare kapanını itekleyerek
bodrumun bir köşesine, diğerlerinin yanında götürmeye çalışıyorlardı. Bütün
gece bununla uğraşmışlardı ve bodrum artık güvenli sayılırdı, güneş doğana
kadar en azından. Genelde güneş yukarıdayken bile uğrayan olmazdı ama yine de
temkinli davranıp saklanıyorlardı.
“Bence bilen birine
danışmalısın.” dedi.
“Ne yani, bir insana falan mı? Biliyorum işte, ben bir
fareyim. Hem kendimi fare gibi hissediyorum. Nasıl göründüğüm ne fark eder ki?”
dedi Fare.
“Peki bir fare nasıl hisseder?”
Aralarında kısa bir sessizlik
oldu. Fare bunu hiç düşünmemişti. Fare, zaten genel olarak pek düşünmezdi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder