26 Temmuz 2013 Cuma

Fare

“Elimden gelenin en iyisi bu.” dedi Fare.

“Elbette bu.” diye yanıtladı “Sen bir faresin.”

“Şu an ırkçılığın anlamı yok.” dedi Fare.

“Ne zaman oldu ki şu an olsun?”

“Eh…” dedi fare “Haklısın. Neyse, eee, ne yapacağız bununla?”

“Neden fare olduğunu sorguladın mı hiç? Ne bileyim, neden tavşan değilsin mesela, ya da zebra?”

“Saçmalama.” Dedi fare “Ben bir fareyim. Tavşanlar gibi zıplamıyorum, diğer tüm fareler gibi yanımdan geçen şeylere karşı temkinliyim ve hemen koşup bir deliğe giriyorum. Hem bak, bir tavşanın böyle uzun bir kuyruğu olur mu hiç?”

“İyi ama, derin yeşil ve şey… pek tüylü de sayılmazsın.”

Uzun haftalar önce bunun yanıtını kendine vermişti Fare. Güldü.

“Bütün fareler aynı olmak zorunda değil ki! Birbirinin aynısı olan kaç fare gördün? Geçen haftayı hatırlıyor musun, az kalsın ezildiğimiz gün. Kaçtığımız evde kafeste beyaz bir fare vardı mesela. Siyah ve grileri de her gün sokaklarda görüyoruz zaten. Ben de yeşilim işte.”

“Buraya getir.” Dedi, düşünceli görünüyordu. “Belki fareler yeşil olamıyordur?”

“Kim demiş? Neden olmasın ki? Bence pembe, mor hatta renksizlerimiz bile vardır. Bakınca arkasını görüyorsundur.”  Dedi Fare. “Yardım etsene, tek başıma itemiyorum.”

Bir fare kapanını itekleyerek bodrumun bir köşesine, diğerlerinin yanında götürmeye çalışıyorlardı. Bütün gece bununla uğraşmışlardı ve bodrum artık güvenli sayılırdı, güneş doğana kadar en azından. Genelde güneş yukarıdayken bile uğrayan olmazdı ama yine de temkinli davranıp saklanıyorlardı.

“Bence bilen birine danışmalısın.” dedi.

“Ne yani, bir insana falan mı? Biliyorum işte, ben bir fareyim. Hem kendimi fare gibi hissediyorum. Nasıl göründüğüm ne fark eder ki?” dedi Fare.

“Peki bir fare nasıl hisseder?”

Aralarında kısa bir sessizlik oldu. Fare bunu hiç düşünmemişti. Fare, zaten genel olarak pek düşünmezdi.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder